www.hekimhan.com

            

 

              

Necati Güngör

[email protected]

 

     Ercan Er adlý bir hemþerim elektronik posta ile bir yazýsýný göndermiþ:

Bir zamanlar Malatya neden güzeldi? diye soruyor… Kendince buna yanýtlar veriyor. O kendi Malatya’sýný anlatýyor. Herkesin, her kuþaðýn bir Malatya’sý var, orada çocukluðunu, gençliðini, gençlik hayallerini, aile yakýnlarýný býraktýðý…

 

Malatya bizce de bir zamanlar çok güzel bir kentti. Çünkü Malatya’da yaþayan insanlar güzeldi… Çünkü Malatya'da Malatyalýlar yaþýyordu. Bu insanlarýn, kendilerine göre tutarlý bir ahlak anlayýþý, baðlý olduklarý gelenek ve görenekleri vardý; bu ahlak çizgisinin temelinde hümanizm yatardý, hatýr gönül vardý, iyi komþuluk vardý...

 

Ýnsanlarýmýz doðayý seviyor, doðallýðý yaþam biçimi olarak benimsiyordu... Çiçek açan bir miþmiþ çitilini, gözü gibi sevip koruyan insanlar bilirim. Bir akarsuyun boþa akmasýný kendine dert edinen insanlarýn memleketiydi Malatya. Harman kaldýrýrken yerdeki karýncanýn hakkýný gözeten kimselerin memleketiydi Malatya. Her yýl aðaçlarýn tepesinde kuþlar için de birkaç miþmiþ býrakan bir kuþaðýn çocuklarýydýk…

 

Evlerde kedi, köpek beslenir, bu canlýlarý, Yaratan’dan ötürü sevmek gerektiðine inanýlýrdý.

 

Yoksul komþusuna bir tabak yiyecek vereceði zaman kimseler görmesin diye, akþamýn karanlýðýný bekleyen, o komþunun kapýsýný sertçe deðil, hafifçe çalan  insanlarýn kentiydi Malatya.

 

Sadelik, gösteriþten uzak durmak, hayýr iþlerini  gizli tutmak, müeddep suskunluk, aç gezse bile aç olduðunu belli etmemek... gibi erdemlerin insanýydý Malatyalý.

 

Tüketici deðil, üreticiydi bizim insanýmýz. Yaz kýþ kendi ürettiðiyle geçinir, ekmeðini tandýrda kendi piþirir, zahiresini, salçasýný, turþunu,tarhanasýný, pestilini kendi hazýrlar; tatlýsýný tuzlusunu kendi kotarýrdý. Hazýr yiyici deðildi.

 

Ticaret olumsuz yönleriyle yapýlmazdý. Üçe aldýðýný on üçe satmak, müþteriyi enayi yerine koymak, malýn ýskartasýný alta gizlemek, Malatya esnafýnýn ahlak anlayýþýnda yoktu.

 

Vicdan vardý insanlarýmýzda, vicdan! Küçükler yetiþir, büyüklerinden vicdanlý olmayý öðrenirlerdi. Örneðin kuru kayýsý, gerçekten kuruydu bir zamanlar Malatya’da… Ýslim sonrasýnda saklanan kayýsý bodrum katlara konulmazdý ki,  nem almasýn! Oysa þimdilerde duyuyoruz: Birtakým kara vicdanlý, gözünü toprak doyurasý kimseler, ellerinde su hortumuyla gün kurusunu suluyorlarmýþ! Bunlar Malatya insanýndan olabilir mi? Bu gibi adamlarýn varlýðýyla Malatya hâlâ güzel kalabilir mi?

 

Malatya’dan satýn alýnýp Ýstanbul’a gönderilmiþ kayýsýlar výcýk výcýk çýkýyor kutudan! Günlerce kalorifer üstünde kurumuyor!

 

Bizim zamanýmýzda böyle bir ticaret anlayýþý, böyle esnaf ahlaký yoktu. Tüccarýn gözü kazanç hýrsýyla kanlanmýþ deðildi! O yüzden eskiden Malatya çok daha güzel bir yerdi…

 

Ýbadetinde sade, samimi ve gösteriþsizdi Malatyalý. Allah inancýnýn ticaretini yapanlarý yadýrgardý. Camiye varmadan baþýna takke geçirenlere ham softa gözüyle bakýlýrdý. Bir acý söz edeceði, ya da bir kötü iþ yapacaðý zaman insanlar, “Allah’ýn gönlüne hoþ gelmeyebilir” diye kendi kendini frenlerdi.

 

Faizcilikle geçinenlere iyi gözle bakýlmazdý.

 

Fukarayý bunaltanýn, bir gün bunun bedelini ödeyeceðine inanýlýrdý.

 

Zalimi, vicdansýzý, açgözlüyü kendinden saymazdý. Bütün o siyah beyaz Türk filmlerinde, hep ezilenlerin kadersizliðine aðlar, kötülere karþý öfke duyardý Malatyalý!

 

Har vurup harman savuraný kýnardý. Tutumlu olmayandan, gösteriþe kaçandan uzak durulurdu. Yarýnýný düþünerek tüketen insanlarýn kentiydi çünkü Malatya. Savaþ görmüþ, kýtlýk yaþamýþ, ama hýrsýzlýða, fýrsatçýlýða gönül indirmemiþ insanlar çoðunluktaydý…

 

Bir takým elbise, bir çift ayakkabýyla ya da bir paltoyla bir ömür geçiren insanlarýmýz vardý.

 

Belki yiyemeyen çocuklar vardýr düþüncesiyle, kendi çocuðunu elindeki ekmekle sokaða býrakmayan anneler vardý.

 

Evindeki yemeði, tatlýyý, çerezi, meyveyi kendi yemeyip de gelecek konuklara saklayan insan sayýsý az deðildi Malatya’da!

 

Pamuk yatakta kendi yatar, yün yataðý konuðuna verirdi insanýmýz. Kendi soðuk odada uyur, sobalý odalarda konuklarýný yatýrýrlardý. “Misafire karþý evini yýk, yüzünü yýkma!” denilirdi. Bu bir hayat felsefesiydi benim insaným için…

 

Ev yaptýrana, oðlan evlendirene, iþ kurana yardým eli uzatýlýrdý.

 

Hiç kimse ölüsüyle, acýsýyla baþ baþa býrakýlmaz; cenazeler komþularca kaldýrýlýr, cenaze evi aþsýz býrakýlmazdý!

 

Kimsenin arkasýndan konuþulmaz; “gaybubet etmek, ölü eti çiðnemektir” denilirdi.

 

Kentin nüfus sayýsý azdý, herkes birbirinin soyunu sopunu tanýr, birbirinden utanýrdý. Yani utanma vardý Malatya topraðýnda! Büyüklerin yanýnda ayak uzatýlarak oturulmazdý. Büyüklerin yanýnda yüksek sesle konuþulmazdý. Küçükler büyüklerle konuþurken haddini bilerek konuþmak durumundaydý. Büyükler de küçüklerin kusuruna bakmazdý; onlarýn aþýrýya kaçan söz ve davranýþýný hoþ görür, hatta görmezden gelirlerdi.

 

“Kâmil insanlarýn kahvehanesi ayrý, yeniyetmelerin (“cahillerin”) kahvehanesi ayrý olurdu ki, kimse kimseden rahatsýzlýk duymasýn.

 

“Kýz kýsmý” sokakta yürürken, gözlerini yerden kaldýrmazdý ki, tanýmadýðý kimselerle göz göze gelmesin! Anneler kýzlarýný bu terbiyeyle yetiþtirirlerdi.

 

Ýþte Malatya bütün bunlardan dolayý güzeldi. Vicdaný, utanmasý olan, vakur, tokgözlü, tutumlu, sade, çalýþkan, doðayý seven, acizleri koruyan insanlarýn güzelliðiydi Malatya’nýn asýl güzelliði… Kýrk gün kýrk gece anlatsam bitiremem o güzelliði!

 

www.hekimhan.com

www.hekimhan.org

www.hekimhanhaber.com