Necati Güngör
Ercan
Er adlý bir hemþerim elektronik posta ile bir
yazýsýný göndermiþ:
Bir
zamanlar Malatya neden güzeldi? diye soruyor
Kendince buna yanýtlar veriyor. O kendi Malatyasýný anlatýyor. Herkesin,
her kuþaðýn bir Malatyasý var, orada çocukluðunu, gençliðini, gençlik
hayallerini, aile yakýnlarýný býraktýðý
Malatya
bizce de bir zamanlar çok güzel bir kentti. Çünkü Malatyada yaþayan
insanlar güzeldi
Çünkü Malatya'da Malatyalýlar yaþýyordu. Bu insanlarýn,
kendilerine göre tutarlý bir ahlak anlayýþý, baðlý olduklarý gelenek ve
görenekleri vardý; bu ahlak çizgisinin temelinde hümanizm yatardý, hatýr
gönül vardý, iyi komþuluk vardý...
Ýnsanlarýmýz doðayý seviyor, doðallýðý yaþam biçimi olarak benimsiyordu...
Çiçek açan bir miþmiþ çitilini, gözü gibi sevip koruyan insanlar bilirim.
Bir akarsuyun boþa akmasýný kendine dert edinen insanlarýn memleketiydi
Malatya. Harman kaldýrýrken yerdeki karýncanýn hakkýný gözeten kimselerin
memleketiydi Malatya. Her yýl aðaçlarýn tepesinde kuþlar için de birkaç
miþmiþ býrakan bir kuþaðýn çocuklarýydýk
Evlerde
kedi, köpek beslenir, bu canlýlarý, Yaratandan ötürü sevmek gerektiðine
inanýlýrdý.
Yoksul
komþusuna bir tabak yiyecek vereceði zaman kimseler görmesin diye, akþamýn
karanlýðýný bekleyen, o komþunun kapýsýný sertçe deðil, hafifçe çalan
insanlarýn kentiydi Malatya.
Sadelik,
gösteriþten uzak durmak, hayýr iþlerini gizli tutmak, müeddep suskunluk,
aç gezse bile aç olduðunu belli etmemek... gibi erdemlerin insanýydý
Malatyalý.
Tüketici
deðil, üreticiydi bizim insanýmýz. Yaz kýþ kendi ürettiðiyle geçinir,
ekmeðini tandýrda kendi piþirir, zahiresini, salçasýný,
turþunu,tarhanasýný, pestilini kendi hazýrlar; tatlýsýný tuzlusunu kendi
kotarýrdý. Hazýr yiyici deðildi.
Ticaret
olumsuz yönleriyle yapýlmazdý. Üçe aldýðýný on üçe satmak, müþteriyi enayi
yerine koymak, malýn ýskartasýný alta gizlemek, Malatya esnafýnýn ahlak
anlayýþýnda yoktu.
Vicdan
vardý insanlarýmýzda, vicdan! Küçükler yetiþir, büyüklerinden vicdanlý
olmayý öðrenirlerdi. Örneðin kuru kayýsý, gerçekten kuruydu bir zamanlar
Malatyada
Ýslim sonrasýnda saklanan kayýsý bodrum katlara konulmazdý
ki, nem almasýn! Oysa þimdilerde duyuyoruz: Birtakým kara vicdanlý,
gözünü toprak doyurasý kimseler, ellerinde su hortumuyla gün kurusunu
suluyorlarmýþ! Bunlar Malatya insanýndan olabilir mi? Bu gibi adamlarýn
varlýðýyla Malatya hâlâ güzel kalabilir mi?
Malatyadan
satýn alýnýp Ýstanbula gönderilmiþ kayýsýlar výcýk výcýk çýkýyor kutudan!
Günlerce kalorifer üstünde kurumuyor!
Bizim
zamanýmýzda böyle bir ticaret anlayýþý, böyle esnaf ahlaký yoktu. Tüccarýn
gözü kazanç hýrsýyla kanlanmýþ deðildi! O yüzden eskiden Malatya çok daha
güzel bir yerdi
Ýbadetinde
sade, samimi ve gösteriþsizdi Malatyalý. Allah inancýnýn ticaretini
yapanlarý yadýrgardý. Camiye varmadan baþýna takke geçirenlere ham softa
gözüyle bakýlýrdý. Bir acý söz edeceði, ya da bir kötü iþ yapacaðý zaman
insanlar, Allahýn gönlüne hoþ gelmeyebilir diye kendi kendini
frenlerdi.
Faizcilikle
geçinenlere iyi gözle bakýlmazdý.
Fukarayý
bunaltanýn, bir gün bunun bedelini ödeyeceðine inanýlýrdý.
Zalimi,
vicdansýzý, açgözlüyü kendinden saymazdý. Bütün o siyah beyaz Türk
filmlerinde, hep ezilenlerin kadersizliðine aðlar, kötülere karþý öfke
duyardý Malatyalý!
Har vurup
harman savuraný kýnardý. Tutumlu olmayandan, gösteriþe kaçandan uzak
durulurdu. Yarýnýný düþünerek tüketen insanlarýn kentiydi çünkü Malatya.
Savaþ görmüþ, kýtlýk yaþamýþ, ama hýrsýzlýða, fýrsatçýlýða gönül
indirmemiþ insanlar çoðunluktaydý
Bir takým
elbise, bir çift ayakkabýyla ya da bir paltoyla bir ömür geçiren
insanlarýmýz vardý.
Belki
yiyemeyen çocuklar vardýr düþüncesiyle, kendi çocuðunu elindeki ekmekle
sokaða býrakmayan anneler vardý.
Evindeki
yemeði, tatlýyý, çerezi, meyveyi kendi yemeyip de gelecek konuklara
saklayan insan sayýsý az deðildi Malatyada!
Pamuk
yatakta kendi yatar, yün yataðý konuðuna verirdi insanýmýz. Kendi soðuk
odada uyur, sobalý odalarda konuklarýný yatýrýrlardý. Misafire karþý
evini yýk, yüzünü yýkma! denilirdi. Bu bir hayat felsefesiydi benim
insaným için
Ev
yaptýrana, oðlan evlendirene, iþ kurana yardým eli uzatýlýrdý.
Hiç kimse
ölüsüyle, acýsýyla baþ baþa býrakýlmaz; cenazeler komþularca kaldýrýlýr,
cenaze evi aþsýz býrakýlmazdý!
Kimsenin
arkasýndan konuþulmaz; gaybubet etmek, ölü eti çiðnemektir denilirdi.
Kentin
nüfus sayýsý azdý, herkes birbirinin soyunu sopunu tanýr, birbirinden
utanýrdý. Yani utanma vardý Malatya topraðýnda! Büyüklerin yanýnda ayak
uzatýlarak oturulmazdý. Büyüklerin yanýnda yüksek sesle konuþulmazdý.
Küçükler büyüklerle konuþurken haddini bilerek konuþmak durumundaydý.
Büyükler de küçüklerin kusuruna bakmazdý; onlarýn aþýrýya kaçan söz ve
davranýþýný hoþ görür, hatta görmezden gelirlerdi.
Kâmil
insanlarýn kahvehanesi ayrý, yeniyetmelerin (cahillerin) kahvehanesi
ayrý olurdu ki, kimse kimseden rahatsýzlýk duymasýn.
Kýz kýsmý
sokakta yürürken, gözlerini yerden kaldýrmazdý ki, tanýmadýðý kimselerle
göz göze gelmesin! Anneler kýzlarýný bu terbiyeyle yetiþtirirlerdi.
Ýþte
Malatya bütün bunlardan dolayý güzeldi. Vicdaný, utanmasý olan, vakur,
tokgözlü, tutumlu, sade, çalýþkan, doðayý seven, acizleri koruyan
insanlarýn güzelliðiydi Malatyanýn asýl güzelliði
Kýrk gün kýrk gece
anlatsam bitiremem o güzelliði!
|